Mehmet Altan*
“Lekelenmeme hakkını, cürüm kuşkusu nedeniyle hakkında soruşturma yahut kovuşturma yürütülen kişinin bu süreçlerden ötürü onur, gurur ve haysiyetinin ziyan görmemesi, toplum içindeki saygınlığının zedelenmemesi, hakkında şimdi kesin karar verilmemiş kişinin masumiyetine ziyan verecek, kişiyi toplum nezdinde mahkûm edecek her türlü kelam, yayın, haber üzere davranışlardan kaçınma olarak tanımlayabiliriz.”
***
“Kişi hakkında yürütülen soruşturma ya da kovuşturmanın, lekelenmeme hakkını ihlal etmemesi için isimli makamlara değerli vazifeler düştüğü üzere idari makamlar ve basın-yayın organlarına da değerli vazifeler düşmektedir.
Gerek kamu vazifelilerinin gerekse basın mensuplarının toplumun bilgilendirilmesi ile şahısların lekelenmeme hakkı ortasındaki çizgiye dikkat etmesi gerekmektedir.”
Bunlar beşere saygılı toplumlarda ve gerçek bir hukuk devletinde geçerli…
Daha en son, 15 Temmuz’da savcıların idaresinde besleme basının nasıl bir algı operasyonu ile hatasız insanları ahlaksızca lekelemeye giriştiklerinin dokümanları ortalıkta duruyor…
Anayasanın yok sayıldığı bir ülkede kişilik haklarına saygılı bir medya da zati kelam konusu olmuyor…
***
Toplumu algı operasyonlarıyla şekillendirme çıldırmasının devreye girdiği periyotlarda, insanların hayatını yok etmeye kadar varabilecek her türlü gaddarlığın tetikçiliğini medya üstlenir…
Ahmet Kaya olayında olduğu gibi…
***
Abdullah Öcalan, 12 Ekim 1998’de Suriye’den ayrılmak zorunda kalmıştı…
Rusya, İtalya derken 15 Şubat’ta Kenya’da Türkiye’ye teslim edildi.
1999 Medya Gündemi’nin bahislerinden biri buydu…
***
Başbakan Bülent Ecevit‘in partisi DSP’nin birinci parti çıkması, onu takip eden partinin MHP olması da Abdullah Öcalan’ın Türkiye’ye getirilmesiyle yakından ilgiliydi…
Kısacası yine “Kürt Sorunu” gergin ortamın konusuydu…
Ve yeniden militarist prosedürlerle çözülebilecek bir terör sorunu olarak görülüyordu.
***
Ahmet Kaya’nın bütün “günahı” 10 Şubat 1999’daki Magazin Gazetecileri Derneği (MGD) gecesinde mükafatını alırken yaptığı konuşmada, “Önümüzdeki kasetimde Kürt asıllı olduğum için Kürtçe bir müzik söyleyeceğim ve Kürtçe bir klip yapacağım” demesiydi…
Nasıl bir cürüm ve “günah” ise…
***
Salondaki ve ertesindeki rezalet çok yazılıp, işlendi… Konuşuldu.
Kimlerin neler söyleyip, neler yazdığı ezbere bilinir hale geldi…
Geriye yönelik ben de hepsini tekrar gözden geçirdim…
12 Şubat’ta Hürriyet‘in “Ahmet Kaya yuhalandı” başlığıyla bir haber yapması ve bu bahse “özel bir ilgi” göstermesi sonucu mevzunun daha da büyüdüğünü, Ahmet Kaya’yı amaca koyan bir takımın devreye girdiğini gördüm.
Medyanın gaye gösterme ve “lekeleme” operasyonunu isteyen ve yönlendirenler kimlerdi sanki?
***
“Kürtçe bir müzik söyleyeceğim ve Kürtçe bir klip yapacağım” demesinin akabinde planlı programlı linç devam ederken, 1993 yılında Berlin’de verdiği bir konsere ait fotoğrafların Hürriyet gazetesinde yayınlanması üzerine “Bölücü PKK terör örgütüne yardım ve yataklık yaptığı ve halkı ırk farklılığı gözeterek kin ve düşmanlığa tahrik ettiği” teziyle Ahmet Kaya hakkında İstanbul Devlet Güvenlik Mahkemesi’nde toplam 10.5 yıl ağır mahpus istemiyle iki başka dava açıldı.
Ayrıca, Ahmet Kaya hakkında konserlerinde müziklerinin sözlerini Türkiye Cumhuriyeti anayasasına aykırı olarak değiştirdiği gerekçesiyle açılan davalar birbiri gerisine sökün etti…
***
Yargılamaların sonucunda gıyabında toplam 3 yıl 9 ay ağır mahpus cezasına çarptırıldı.
16 Haziran 1999’da Türkiye’den ayrıldı. 16 Kasım 2000’de, Hoşçakalın Gözüm isimli albümünün kayıtlarını yaparken, Paris’in Porte de Versailles semtindeki konutunda bir gece kalp krizi sonucu hayatını kaybetti.
17 Kasım 2000’de 30.000’in üzerinde kişinin katıldığı törenle Paris’in Père Lachaise Mezarlığı’na defnedildi.
Bir medya cinayeti daha işlenmiş oldu…
***
Vikipedi’de “Ölümünden sonra” başlıklı bir kısma rastladım:
“Her fırsatta ‘Öldüğümde değil yaşarken anlayın beni’ diyen Ahmet Kaya hakkında ölene kadar bir linç kampanyası yürütülmüştür.
O öldükten sonra ise kendisine yüzlerce ödül verilmiştir.
2002 yılında Ahmet Kaya’nın müziklerini 20 ünlü sanatkarın söylediği Dinle Sevgili Ülkem isimli bir albüm yapıldı.
Magazin Gazetecileri Derneği’nin gecesinde duyurduğu Kürtçe “Karwan (Kervan)” parçasının ve klibinin de bulunduğu Hoşçakalın Gözüm, Biraz da Sen Ağla albümü yayımlandı.
Père Lachaise Mezarlığı’nda bulunan mezarı 2003 yılında tekrar düzenlendi.
Ağırlığı 3.5 tonu bulan mezarının üzerinde kardelen motifleri, enstrümanlar, Kastamonu yazması deseni, İstanbul silueti, müzik kelamları ve büstü bulunmaktadır.
Kalsın Benim Davam ve Gözlerim Bin Yaşında (Aralık 2006) adlarında dört albümü daha yayınlandı.
4 Eylül 2007’de Türkiye’de kendi ismine açılan tek yer olan Ahmet Kaya Halk Konutu, Batman’da açıldı.
Ölümünün onuncu yılına denk gelen 2010 yılında Ümit Kıvanç tarafından hazırlanan Uçurtmam Tellere Takıldı isimli belgesel gösterime girdi.
Haziran 2012’de Magazin Gazetecileri Derneği tarafından Ahmet Kaya Özel Mükafatı verileceği açıklandı. Birinci mükafatı Kaya’nın bağlamacısı Ümit Yılmaz’ın alacağı söylendi.
28 Ekim 2013’te, 2013 Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat Büyük Ödülleri’nde ‘müzik’ alanındaki ödül Ahmet Kaya’ya verildi.
1 Eylül 2020 tarihinde İzmir’in Menemen ilçesinin Asarlık Irmak Mahallesi’nde anısına Dünya Barış Günü’nde denk getirilerek kendi ismini taşıdığı bir parkın açılışı yapıldı.”
***
Sorunları kökünden çözemediği için algı operasyonları ve medya tetikçileriyle durumu yönetim etmek isteyen siyasal ortamın maktulleri o kadar çok ki…
Ahmet Kaya da o kirli ve kara geleneğin 1999 yılındaki maktulü oldu.
P24’ten alınmıştır.
